9 Ağustos 2010 Pazartesi

GOOGLE'DAN ÇEVRECİ HİZMET: POWERMETER

Elektrikli aletlerinizi standby da tutmak, klima ve buzdolabınızın soğutma sıcaklıklarını ayarlamak ne kadar enerji harcamanıza neden oluyor?

Google’dan konuyla ilgili yeni bir hizmet: “PowerMeter” (Güç Ölçer)



Enerjiyi tasarruf et. Paradan tasarruf et. Fark Yarat sloganı ile duyurduğu yeni servisini duyurdu. Google Powermeter, enerjiden ve paradan tasarruf etmenizi sağlayacak, ücretsiz bir enerji izleme aracı. Kullanılan enerji bilgisi, yardımcı yazılımı olan akıllı sayaçlardan ve enerji izleme aygıtlarından elde etmekte; sonuç olarak da Google PowerMeter size online olduğunuz her yerden, evinizdeki enerji tüketimine ulaşabilmenizi sağlamakta.

Böylece hangi cihazın ne kadar enerji harcadığını görüp, tasarruf etme konusunda daha bilinçli olunurken, önerileri dikkate aldığınızda çevrenin korunmasına da katkı sağlamış oluyorsunuz.

Şimdilik hizmetin alınabildiği alanlar sınırlı. İleride daha da yayılıp, yaşamımızdan bir parça olmasını diliyorum.

Daha fazla bilgi için TIKLAYINIZ.

ÇMO BASIN AÇIKLAMASI - İSKİ İSTANBUL HALKINI ZEHİRLİYOR, SU HAVZALARINI KİRLETİYOR, YOK EDİYOR

Alibeyköy Barajındaki kirlilik ile ilgili haberin basına yansıması ile birlikte, Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) konuyla ilgili bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Sonuçları ne olacak, İSKİ konuya müdahale edecek mi zaman içinde göreceğiz.

Basın açıklaması:



İSKİ İSTANBUL HALKINI ZEHİRLİYOR, SU HAVZALARINI KİRLETİYOR, YOK EDİYOR

Yıllık 36 milyon m3 kapasite ile İstanbul halkının su ihtiyacının yaklaşık %20’sini karşılamakta olan Alibeyköy Baraj Göletinde, kuş ve havyan ölümleri yaşanmış, yerinde yapılan tespitlerde Kağıthane Arıtma Tesisinden gelen borunun deşarj edildiği kısımda hayvan ölümlerinin yoğunlaştığı, göletin o bölgesinde kokunun daha yoğun olduğu ve siyaha dönmüş dip çamurunun balçık halde olduğu tespit edilmiştir.
Olayın ardından İSKİ yetkilileri Kağıthane içme suyu arıtma tesisi çıkış sularının Alibeyköy barajına verildiğini açıklamıştır.

İSKİ her ne kadar 2009 faaliyet raporunda havza koruma çalışmaları kapsamında inşa edilen atıksu tünelleri vasıtasıyla Alibeyköy barajının atıksu tehdidinden kurtarıldığını müjdelemiş olsa da İSKİ’nin kendi işletmesinden proses gereği atması gereken atıksuyu son bir yıldır Alibeyköy barajına verdiği tespit edilmiştir. Atıksuyun baraja verildiği noktada yarattığı çevre faciası gözler önünde olduğu halde İSKİ yetkilileri verilen suyun ham su kriterlerinde olduğunu iddia etmeye devam etmektedirler. Gerek yarattığı yoğun koku gerekse kıyıda oluşturduğu çamur tabakası ve bu çamur tabakasına saplanıp kalmış hayvan ölüleri hamsu kalitesinde olmayan arıtma tesisi atıksularının Alibeyköy Baraj Göletine verildiğini kanıtlamaktadır.

Atıksuyun baraja verildiği noktada yarattığı ölümcül ortam kadar vahim olan diğer bir durum ise atıksuyun verildiği tesis olan Kağıthane İçmesuyu arıtma tesisinin her gün Alibeyköy Barajından çektiği ham suyu arıtarak şehir şebekesine vermesidir. Yani tesis bir yandan arıttığı suyu şehre verirken arıtma işlemleri sürecinde tuttuğu kirliliği de tekrar Alibeyköy Barajına göndererek, İstanbul’un önemli sulak alanlarından biri olan Alibeyköy göletini yoğun kirlilik altında bırakmakta, bölgede var olan tüm canlıların yaşamını tehdit etmekte, gölet ve çevresini balık tutmak ve hayvan otlatmak için kullanmakta olan halkın sağlığını tehlikeye atmaktadır.

Oysa ki içmesuyu havzaları, içme ve kullanma sularının temin edildiği ve edileceği yüzeysel ve yer altı sularının tabii su toplama alanlarıdır, Mutlak korunması gereken alanlardır; idare tarafından yapılacak veya yaptırılacak arıtma tesisleri hariç hangi maksatla olursa olsun Alibeyköy Baraj Göleti çevresinde hiçbir şekilde yapı yapılamaz ve havzaya herhangi bir atık girişine izin verilemez. Oysa Alibeyköy Havza alanına baktığımızda bütün yasakların delindiğini, atıksu girişine ek olarak, kaçak yapılaşma ve hafriyat dökümünün de engellenemediğini görmekteyiz.
Bir yandan orman alanları tahribatına bağlı olarak yağış miktarı azalmakta; bir yandan su havzalarındaki mevcut su, su havzalarının korunamaması nedeni ile kirlenmektedir.

Su kaynakları yönetimi “bırakalım kirlensin, nasıl olsa her su arıtılabilir” anlayışıyla yapılamaz. İSKİ’nin bu anlayışla Alibeyköy barajında kirliliğe göz yumması,
· baraj suyundan içme suyu elde edilmesi için gereken arıtma maliyetinde artışa neden olacak
· Bir yandan Enerji darboğazından şikayet edilip, ülke ölçeğinde bütün nehirler HES’lerle doldurulurken, diğer yandan da mevcut enerji kaynakları gereksiz yere heba edilmiş olacak
· Daha kirli suyu arıtmak zorunda kalacak içmesuyu arıtma tesisinin randımanı giderek daha düşecek böylece Kağıthane tesislerinden giderek daha kalitesiz su İstanbul halkına ulaştırılacak
· İçmesuyu rezevleri kirlendikçe kente su temin etmek için Istranca ve Melen örneğinde olduğu gibi başka havzalardan su transfer edilmesi için yatırımlar yapılacak, havzalar arası su taşınışının arttırılması, su havzalarının ticarileştirilmesi arttırılacak, su havzalarının ve doğasının yok edilmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bilindiği üzere İSKİ, maliyetleri öne sürerek suya sürekli zam yapmaktadır
· İSKİ’nin su havzasını kirletmesinin faturası yine halka kesilecek ve insanların sağlıklı ve güvenilir suya erişimi bir kez daha ekonomik nedenlerle gasp edilecektir.

Alibeyköy barajındaki atıksu girişinden kaynaklı çevre faciasının basında yer almasının hemen ardından, İSKİ’nin baraja atıksu girişinin engellendiği açıklaması, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun “Alibeyköy Barajının kiymeti harbiyesi yoktur orası daha önce aktarma barajıydı artık oradan su elde edilmiyor” diyerek konuyu örtbas etmeye çalışmaları aldatmacadır ve kabul edilemez.

· Bugüne kadar İstanbul’daki birçok su havzası, yerel yönetimlerin seçim zamanlarının hemen öncesinde havza kapsamı dışına çıkartılmak suretiyle yerleşime açılmış ve sulak alanlar bu şekilde siyasi partilerin oy kazanma çabalarına kurban edilmişlerdir.

İstanbul’da yerel yönetim, Alibeyköy barajına atıksu verilmesini bizzat kendi eliyle gerçekleştirdiğini açıklayarak, havza koruma çalışmalarında idare olarak yetersizliğini, halk sağlığı ve ekosistem bütünlüğünü koruma görevlerini hiçe saydığını ve yapmadığını kendi sözleri ile kanıtlamıştır.

Kınıyoruz. Yetkilileri istifaya davet ediyoruz.

Bizler, Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu bileşenleri olarak başta Alibeyköy Göleti olmak üzere sulak alanları kirletenlerin, kirlenmesine, yok olmasına göz yumanların, halk sağlığını ve ekosistemi tehdit edenlerin, suyu ve su havzalarını ticarileştirenlerin takipçisi olduğumuzu;
Saydığımız nedenlerle görevini kötüye kullanan yerel idare sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı kamuoyuna bildiririz.

SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİNE HAYIR PLATFORMU
__._,_.___

6 Ağustos 2010 Cuma

İSTANBUL'UN SUYUNA ZEHİR AKIYOR

Milliyet Gazetesi'inde tüm İstanbul'luları dehşete düşürecek bir habere rastladım. Yaşam kaynağı olan sularımız, belki de hastalık ve ölüm saçıyor... İşte haber:

ÜRKÜTEN GÖRÜNTÜ

Alibeyköy Baraj Gölü’ne bir borudan koyu renkli ve kötü kokulu bir sıvı akıyor. Akıntının göl sularına karıştığı ve martı ölülerinin de yer aldığı noktadan itibaren geniş bir alanda beyaz köpükler oluşuyor

TAHSİN AKSU



İstanbul’un şebeke suyu ihtiyacının karşılandığı 7 barajdan birisi olan Alibeyköy Barajı’nın su havzasına dökülen koyu renkli ve kötü kokulu sıvı gölde kirliliğe neden oluyor. Suyun baraj gölüne boşaltıldığı bölgede hayvan ölüleri, köpükler ve atık çöpler de dikkat çekerken, çobanların baraj gölü kıyısına sürüler halinde getirdiği hayvanlar da su ihtiyacını aynı yerden karşılıyor. İSKİ ise göle bırakılan sıvının Kağıthane’deki içme suyu arıtma tesislerinden deşarj edildiğini belirterek, bunun anormal bir durum olmadığını savundu.

Son yağışlarla birlikte yüzde 45 doluluk oranına sahip olan 36 milyon metreküp su kapasiteli Alibeyköy Barajı’na dökülen esrarengiz sıvının yarattığı kirliliği hem havadan hem de yerinde görüntüledik.

GÜVENLİK: BİR YILDIR BÖYLE

Sultangazi Gazi Mahallesi’nin bitişiğinde bulunan barajın kapaklarına yüz metre mesafede göle boşaltılan su, kıyıya 10-20 metre uzaklıktaki bir borudan geliyor. Koyu renkli ve kötü kokulu sıvının gölle buluştuğu noktada köpükler ve bir martı ölüsü dikkat çekiyor. Çobanların göl kıyısına getirdiği küçük ve büyük baş hayvanlar da aynı bölgede su içiyor.

Göle bırakılan atık suyun yanı sıra kıyıdaki kirlilik de had safhada. Kıyı şeridinde beyaz köpükler ve çöpler çirkin bir manzara oluştururken, bazı vatandaşlar ise kirliliğe aldırmadan gölde balık tutuyor.

Adını vermek istemeyen bir vatandaş oğluyla birlikte her gün balık tutmaya geldiğini belirterek, “Günde 15-20 balık tutuyoruz. Haftasonu burası Galata Köprüsü gibi oluyor. Ancak suyun kirli olup olmadığını bilmiyorum” dedi.
Barajın güvenlik görevlisi ise atık suyun Kağıthane’deki İçmesuyu Arıtma Tesisleri’nden geldiğini öne sürerek, “Tesisteki su arıtma depolarının dibinde kalan sular, kanallardan biri vasıtasıyla tekrar göle boşaltılıyor. Bu uygulama son bir yıldır devam etmekte” diye konuşuyor.



Pis suyun aktığı boru, baraj gölünün yaklaşık 20 metre uzağında açığa çıkıyor. Bu noktanın biraz uzağında da hayvanlar otlayıp su içiyor...

BUNLAR BARAJDAN ALINIP BIRAKILIYOR

İstanbul Su Kanalizasyon İdaresi’nden konuya ilişkin sorulara verilen yanıtta, Alibeyköy Barajı’ndaki suyun Kağıthane İçmesuyu Arıtma Tesisleri’ne ulaştırılarak modern yöntemlerle arıtıldığı belirtilerek, şöyle denildi: “Günlük ortalama 450 bin metreküp içmesuyu arıtan Kağıthane İçmesuyu Arıtma Tesisleri’nde zaman zaman arıtma işlemlerinde kullanılan teknoloji gereği bir miktar su geri kullanıma dönük olarak Alibeyköy Barajı’na deşarj edilmektedir. Deşarj edilen bu sular Alibeyköy Barajı’ndan alınan sulardır ve ham su niteliğindedir.”

SAĞLIK İÇİN CİDDİ TEHDİT
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Sekreteri Çevre Mühendisi Emine Girgin, Alibeyköy Baraj gölüne boşaltılan suyun İSKİ’nin açıklamasındaki gibi ham su olamayacağını belirterek şunları söyledi: “Bu su muhtemelen arıtma tesisindeki filtre yıkama suyudur ve daha yoğun kirlilik içerir. Baraja geri verilen su gözardı edilecek bir miktar değil. Fotoğraflarda görüldüğü üzere ciddi bir kirlilik var. İSKİ’nin bu kirlilikten haberi olmaması şaşırtıcı. İSKİ buradan ham suyu alıp belli aşamalardan geçirip evlerimize gönderiyor. Ama şu anda baraj sağlık açısından kesinlikle ciddi tehditler barındırıyor. Her türlü atık su deşarjının yasaklanması gerektiği halde bunun denetlemesi gereken İSKİ kendi yaptığı deşarjı beyan etmiş durumda.”

Haber kaynağı: Milliyet.com.tr

BP'NİN YENİ LOGOSU

Yaklaşık 3 ay önce Greenpeace, BP'nin çevreyi kirleten imajına uyacak bir logo tasarımı yarışması düzenlemişti. Bu yarışmaya 2000 başvuru oldu ve 25 binden fazla kişi bu aday logolara oy verdi. Bunun sonucunda da BP'nin yeni logosu belli oldu.

İşte kazanan logo:
Tasarım: Laurent Hunziker
Ülke: Fransa
Websitesi: laurent.images.online.fr
Aldığı oy: 16.463
Fikrin ortaya çıkışı:
Logodaki silueti, petrole bulanmış, panik halindeki bir kuşun etkileyici bir resminden esinlenerek yaptım, onun yaşadığı acı, yaşanan trajik olaylardan sonra dünyamıza neler olduğunun güçlü bir göstergesi



Şimdi Greenpeace'in yeni bir amacı var. Meksika Körfesinde yaşanan felaket unutulmadan önce, temiz enerjiye yatırım yaptığını iddia eden BP'nin iki yüzlülüğünü ortaya çıkarmak ve gerçeklerin daha çok insan tarafından bilinmesini sağlamak.

Çünkü, Meksika Körfezi'nde yaşanan felaketin sorumlusu olan BP, çok riskli petrol yatırımlarına dünyanın farklı yerlerinde de devam ediyor. Kanada'da bulunan katranlı kumul alanlarında klasik petrol çıkarma yöntemlerinden kat kat daha masraflı ve enerji harcayan bir yöntem ve Angola, Libya ve Kuzey Kutbu'nda denizlerden petrol çıkarma çalışmaları bu riskli yatırımlar arasında. Deepwater Horizon felaketi şirketin petrolün ötesine geçmesi için bir uyarı olması gerekirdi. Ama BP uyarılara kulak vermiyor.

Bu yüzden Greenpeace duyarlı her kişiden BP'nin "yeni" logosunu olabildiğince yaymasını istiyor. Hemen yapabileceğiniz iki şey var:

1.Yeni logoyu Facebook gibi sitelerde profil resmi yapmak.

2.Yeni logonun çıktısını alıp, çok sayıda insanın görebileceği yerlere yapıştırmak. (Logonun pdf formatı için tıklayınız.)

Dereceye giren diğer logoları buradan görebilirsiniz (link İngilizce'dir).

Konuyla ilgili haber linki için TIKLAYINIZ.

YAŞASIN YUNUSLAR - 1 AĞUSTOS

WWF-Türkiye Gönüllüleri tarafından emailime atılan bir ileti ile haberim oldu bu etkinlikten.



HAYTAP, Sualtı Gazetesi, WWF-Türkiye, Greenpeace, Doğa Derneği, İstanbul Dalış Merkezleri derneği, Yelken Kulüpleri, Pedal Sesi Bisiklet Topluluğu, Motorsiklet kulüpleri, Buğday Derneği, TCSWAT Radyo Amatörleri, birçok ünlü sima ve yanı sıra toplumun her katmanından gönüllüler, yelkenciler, bisikletçiler, 1 Ağustos Pazar günü Suadiye Sahilinde toplanarak yunus parklarında tutsak tutulan yunuslar ve hukuk dışı uygulamalara karşı seslerini duyurdular.



“Yaşasın Yunuslar” sloganı ile yunusların beton havuzlara değil, özgürce yüzdükleri derin sulara ait olduklarını ifade ederek ve su altında bir basın bildirisi okuyarak yunusların özgürlüğünü istediler.



İşte okunan basın bildirisi:

HAVUZLARDAN OKYANUSLARA… YUNUSLARA ÖZGÜRLÜK!

Lütfen yunus parklarına gitmeyin!

Çünkü “yunus terapi” kisvesi ardına saklanarak bu canlılar üzerinden ticari kazanç sağlayan kuruluşların sayısı ve dolayısıyla tutsak yunusların sayısı da her geçen gün artmaktadır.

Doğal yaşam ortamlarına tamamıyla aykırı koşullar altında tutsak edilen yunuslar ironik bir şekilde, kendilerini denizlerde benzersiz kılan özellikleri yüzünden sağlığını yitirmekte, yaşam süreleri kısalmakta ve sıkça da ortalama yaşam sürelerinden çok daha kısa sürelerde ölmektedirler.

Oysa, Bern Sözleşmesi koşullarınca yunusların dahil olduğu gösteriler ve genelde bu hayvanlardan her türlü ticari amaçlı yararlanılması, tutsak edilmesi ve ticareti kesinlikle yasaktır. Bu yasağın hiçbir istisnası yoktur. Türkiye Bern Sözleşmesi’ne imza atmış bir ülke olarak, bu hayvanları gösteri amacıyla kullanan tüm ticari firmaların bu faaliyetlerine son vermek ve/veya bu firmaları kapatmak, koruma altında olması gereken bu hayvanları, gerekli tedavilerinden sonra, doğal ortamlarına geri bırakmak zorundadır.


Rehabilitasyon kisvesi ile ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından çalışma koşulları yaratılan bu işletmelerin ticari faaliyetleri denetlenmeli ve faaliyetlerinin gerçek içeriği tespit edilmelidir. Görülecektir ki, tamamen ticari faaliyette bulunmaları söz konusudur ve bu durum kısaca Bern Sözleşmesi adıyla anılan, Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi’ne aykırıdır.

Lütfen yunus parklarına gitmeyin!

Çünkü Türkiye’deki 12 yunus parkının tamamında, yunusların birer sirk hayvanı gibi açlıkla terbiye edilerek gösteri yapması yetmiyormuş gibi, “yunus terapisi” adı altında hiçbir bilimsel temele dayanmayan umut tacirliği yapılmaktadır. Şu an bu tesislerin tamamında, özellikle de engelli çocukların ailelerinin paraları ve umutları sömürülmektedir.

T.C. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda sergilemekte olduğu “ilgisiz ve duyarsız” tavrı kınıyor, en azından “tüm kamuoyuna açık bir sağıltma iddiası” söz konusu olduğundan kendilerini göreve çağırıyoruz.

T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı’nı en azından adında geçen “çevre” tanımı itibarı ile doğal yaşama saygı perspektifinden de olsa konuya müdahil olmaya davet ediyoruz. Burada işlenen suç aynı zamanda bir “çevre” suçudur. Deniz ekosistemi açısından yunusların ve diğer memelilerin önemini uzun uzadıya anlatmaya bile gerek yoktur.
T.C. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı derhal söz konusu işletmelerin mevcudiyetini olanak tanıyan uygulamalardan vazgeçmeli ve Bern Sözleşmesi’nin gereklerinin yerine getirilmesini sağlamalıdır. Bakanlık tarafından 2010 yılı için Konvansiyon’a gönderilen raporda yer alan 1086 hastanın rehabilite edildiğine dair bilginin ayrıntılarını açıklamalıdır. Aydın ve Muğla’da yer alan üç kurumun verilerinin hangi kriterlere göre değerlendirildiği, rehabilitasyon gerekliliği ve sonuçlarının bilimsel olarak açıklanması söz konusu işletmelerin “rehabilitasyon merkezi” oldukları yönündeki iddialarını somutlaştırmaları adına büyük önem taşımaktadır.
Ayrıca, 1086 adet rehabilitasyon gören hastanın toplam ziyaretçi sayısı içerisindeki oranı bu işletmelerin faaliyetlerin içeriğini direkt olarak gözler önüne serecektir. Ki aslında bu işletmelerin fiyat listelerinden, reklamlarına ticari birer faaliyet bulundukları aşikardır.


İstanbul Büyükşehir Belediyesi derhal İstanbul Dolphinarium’la ilişiğini kesmeli ve İstanbulluları temsil eden yerel yönetim olarak hukukun gereklerinin yerine getirilmesinde doğru rolü oynamalıdır.

Tüm Türkiye kamuoyundan dileğimiz de şudur:

Lütfen yunus parklarına gitmeyin!
Bu kirli düzene alet olmayın, bu düzeni beslemeyin, bu merkezlere gitmeyin, gidenleri uyarın. Unutmayın, aldığınız her bir bilet bu yasadışı ve doğal yaşam karşıtı işletmelerin güçlenmesine katkıda bulunacak ve “hukuksuzluğun” kabul görmesine olanak sağlayacaktır.


Biz aşağıda adları yer alan sivil toplum örgütleri ve olarak bu sahilde toplanan gönüllüler sizin için, yunuslar ve memeliler için ve hepsinden önemlisi varoluşa saygı için, varoluşa saygı perspektifinden uzak, hukuka aykırı bu durum sona erene kadar peşini bırakmayacağız.

Etkinlik resimleri için Sualtı Gazetesinin sitesini ziyaret edebilirsiniz. Ama bir resim var ki paylaşmadan edemeyeceğim.

Etkinlik esnasında, yaklaşan bir yunusun objektife yakalandığı o fotoğraf... Daha da ilginci fotoğrafı çeken kişinin isminin Yunus Arakon oluşu. Yunuslar için bir eylem - objektiflere yakalanan bir yunus ve o anı ölümsüzleştiren yine bir Yunus... Bu bir tesadüf olabilir mi?



Konuyla ilgili çeşitli haberler:

Yunus Gösterilerinin Altındaki Gerçekler (TIKLAYINIZ)

Özgür Yunuslar - Özgür Dalgıçlar (Sualtı Gazetesi) - (TIKLAYINIZ)

Özgür Yunuslar için HAYTAP, Greenpeace, Doğa Derneği Suadiye Sahilinde - (TIKLAYINIZ)

Yazıdaki ilgili fotoğraflar ve afişler Sualtı Gazetesi ve Hayvan Hakları Federasyonu'nun sitesinden alınmıştır.